Sanal Alemin En Sulu Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sanal Alemin En Sulu Forumu

Sanal alemin en sulu forumu
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Ölüm yeri .... 3

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
memo5454
Administrator
Administrator
memo5454


Erkek Mesaj Sayısı : 420
Yaş : 30
Nerden : Akyazı
İş/Hobiler : Kitap okumak Bilgisayarda oturmak
Lakap : Memo
Kayıt tarihi : 28/03/08

Ölüm yeri .... 3 Empty
MesajKonu: Ölüm yeri .... 3   Ölüm yeri .... 3 Icon_minitimePaz Nis. 20, 2008 1:01 pm

"Emin bey, istediğiniz sinek öldürme cihazı geldi. Bingöl'deki askeri lojmanlarda bulmuşlar. Çalışır halde ve içinde mazot var. Bizden ne yapmamızı istiyorsunuz? dedi.

"Başına bir asker koymanızı ve her yarım saatte bir o aleti beş dakikalığına çalıştırmanızı rica ediyorum" dedim. "Her çalıştırılışında bende orada olmak istiyorum" diye ekledim.

Duruma pek anlam veremeyen Albay sadece "peki" dedi. Her ne kadar her cümlemin sonunda rica ederim desem de bir sivilden emir almak albayın pek hoşuna gitmiyordu anlaşılan. Her neyse, emir komuta şu anda bendeydi di mi?


Albayla birlikte, yüz metre ileride bir tahta cephane sandığın üstüne konulmuş sinek ilaçlama makinesinin yanına gittik. Makineden sorumlu olan er (askeriyede her şeyin bir sorumlusu vardır) yüksek rütbeli bir subayı görünce hemen esas duruşa geçti.

"Hadi bakalım asker çalıştır şu makineyi" dedim.

Asker yüksek perdeden bir "emredersiniz komutanım" çekti. Sesinin tonundan korktuğunu anladım. Aslında ben de korkuyordum, tabi diğerleri de.


Sinek ilaçlama makinesi insanı rahatsız eden ve vınlamaya benzer bir sesle berbat kokulu mazot ve hava karışımını ölüm bölgesine doğru üflemeye başladı. İğrenç kokuyordu. Beyaz renkteki mazot bulutu beklediğim gibi davranmıştı. Bölgenin hayali sınırına kadar karışık bir şekilde, hayali sınırdan sonra ise dümdüz ilerliyordu. Sanki hayali ve cam bir borunun içinden geçiyormuş gibi göğe yükseliyordu. Bir kilometre kadar böyle yükseldikten sonra tekrar dağılıyordu.

Mesafeyi ölçen dürbünlerle hayali sınırın nerede başladığına baktım. Mesafeyi kafama yazdım.

On saniye kadar çalıştırdıktan sonra askere "dur" dedim. Elli metre ötedeki bölgedeki mazot ve hava karışımı kayboldu ve ölüm bölgesi tekrar görünür hale geldi.

Bir süre ölüm bölgesine öylece bakakaldım. Albay ve tedirgin er de bana bakıyorlardı. Tahmin ettiğim şey oluyordu ama yine de emin olmalıydım.

"Albayım, rica etsem ölüm bölgesinin ilk çekilen fotoğraflarını tekrar görebilir miyim?" dedim.

"Tabi, derhal. Sahra çadırına gidelim, sanırım hepsi orada"









Uyduruk bir portatif masanın üstünde çekilen resimleri incelemeye başladım. İlk şehit olan askerin yerini bir kurşunkalemle yuvarlak içine aldım. Ağaç olmakla olmamak arasında kararsız kalmış bir fidanın hemen yanında yerde yatıyordu. Tarihi ve saati not aldım. Daha sonra bölgeye gönderilen mayın eşeklerinin yerini işaretledim. Allahtan her fotoğrafın alt köşesinde fotoğrafın çekildiği gün, saat ve dakika ve saniyesi yazılıydı. On serilik fotoğrafları inceledikten sonra demin çektiğimiz fotoğraflara baktım. Onların da üzerinde işaretlemelerde bulundum.

Yaptığım hummalı çalışmayı uzaktan şaşkınlıkla bakan erin getirdiği çayları yudumlayıp hesaplar yapmaya devam ettim. Çay gerçekten güzeldi, ben askerlik yaparken neden böyle güzel çay çıkmazdı hiç? Neyse, çay zihnimi açmıştı her zamanki gibi.

İki saat sonra kesin sonucu bulmuştum. Dört saat daha beklemem gerekiyordu. Her şey hesapladığım şekilde giderse yaklaşık olarak 3 saat 52 dakika sonra bu kabus bitecekti.

Yapmam gereken tek şey beklemekti.

Benimle birlikte gelen bilim adamları daha önce yapılan gözlemleri incelerken, ben vakit geçirmek için ordu talimnamelerini okuyordum. İç güvenlik talimnamesi, radyasyona karşı alınacak önlemler ve diğerleri. Edebi açıdan pek değer ifade etmese de vakit geçirmek için ideal gibi görünüyorlardı.

Dışarıdaki hengameye kayıtsızlığım Albaya garip gelmiş olacak ki, "Emin bey, siz neden ölüm bölgesini incelemiyorsunuz?" diye sordu.

"bakmama gerek yok, ben göreceğimi gördüm. Zaten baka, baka bir şey olsaydı kediden kasap olurdu" diye bir espri yaptım.

Albay bu esprime gülmedi. Anlaşılan o ki benden epey bir hayal kırıklığına uğramıştı. Sherlock Holmes'un Türkiye şubesini beklerken karşısında dalgacı Mahmut tipinde bir adam bulmuştu.

Bu arada tabi ki tamamen boş durmuyordum. Her yarım saatte bir sinek ilaçlama makinesini yanına gidip, sorumlu erle birlikte çalıştırıp durumu gözlüyordum. Her seferinde askerin "bir şey olmayacak değil mi komutanım?" diye sorması dışında her şey yolunda gidiyordu. Askerliğinde onbaşı bile olamamış biri için böyle paşa muamelesi görmek doğrusu hoştu, eh insan egosu.


Dördüncü saatin sonunda hakkında her şeyi öğrendiğim (Adananın yerlisi ve şafağa otuz günü kalan) askerle birlikte sinek ilaçlama makinesini son bir kez on saniyeliğine çalıştırıp kapadık.

Beklediğim gerçekleşmişti, bingo!

"Yaşasın" diye bağırdım. Adanalı er ve hemen yanı başımdaki Albay bu vahşi çığlığımdan ürktüler. Hemen yanı başımızda mevzilenmiş bir şekilde ölüm bölgesine silahlarını doğrultmuş tüm askerler "Ne oluyor? der gibi bana baktılar. Koşmam gerekiyordu, çok hızla koşmalıydım.

Ölüm bölgesine doğru, göbeğimin elverdiği hızda nefes nefese koşarken arkamdan bağıranları duyuyordum.

"Emin bey durun! Ne yapıyorsunuz? Çıldırdınız mı? Ölürsünüz!" diyen Albayın bağırışını duydum ama arkama dönmedim ve tabi ki durmadım.

Tabi ki kimse arkamdan koşup beni durdurmaya pek hevesli değildi.

Ölüm bölgesine yaklaşık beş metre kala birden durdum. Yavaşça yürümeye başladım. Teorimden ve yaptığım hesaptan çok emin olmama rağmen yine de korkuyordum. Ya yanıldıysam?


Ölecek miydim?

--------

İki metre ötemde yatan şehit askerin koluna baktım. Dijital olmayan, normal bir kol saati tıkır, tıkır çalışıyordu. Saniyesi hareket ediyordu, görebiliyordum. Bu harika bir haberdi. Yürümeye devam ettim. Gözümü kapayıp hızla tekrar koşmaya başladım.

Beklediğim gibi ölmedim.

Arkamdan bana bakan şaşkın kalabalığın gözleri önünde ölüm bölgesinin içine doğru yürümeye başladım. Yerde yatan şehitlere ve koyun ölülerine baktım. Ölüm çok ani geldiği için bir tane onbaşının gözü hala açıktı. Yere eğildim ve gözlerini kapadım. Yazık...






Daha sonra helikopter enkazının yanına geldim. Biraz baktıktan sonra arkamı döndüm ve uzaktan bana şaşkınla bakanlara seslendim.

"Tehlike geçti, buraya gelebilirsiniz"

Sadece Albay ileri atılıp ölüm bölgesine doğru koşarak geldi. Albayın ölmeden yanıma gelmesinden sonra diğerleri de sökün sırayla sökün ettiler.

Tehlike geçmişti. Ölüm bölgesi kaybolmuştu.

Etrafı epey bir inceledikten sonra tekrar sahra çadırına geri döndüm. Benim asıl incelemek istediğim şey çoktan oradan gitmişti. Zaten üşümeye başlamıştım. Bana sürekli komutanım diyen askerin getirdiği ordu malı demli çayı, kalın su bardağından içerken diğerlerinin gelmesini bekledim.

Aradan bir saat geçtikten sonra önce Albay ve sonra diğer bilim adamları geldiler.

Albay tekrar idareyi ele alıp "bir değerlendirme toplantısı yapalım. Bu hazırlayacağımız rapor için gerekli. Toplantı tutanağı tutacağız" dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://suluforum.yetkinforum.com
 
Ölüm yeri .... 3
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Sanal Alemin En Sulu Forumu :: ::::::кσякυ νє gєяιℓιм:::::: :: кσякυηç уαzıℓαя-
Buraya geçin: