Sanal Alemin En Sulu Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sanal Alemin En Sulu Forumu

Sanal alemin en sulu forumu
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Ölüm yeri 4....

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
memo5454
Administrator
Administrator
memo5454


Erkek Mesaj Sayısı : 420
Yaş : 30
Nerden : Akyazı
İş/Hobiler : Kitap okumak Bilgisayarda oturmak
Lakap : Memo
Kayıt tarihi : 28/03/08

Ölüm yeri 4.... Empty
MesajKonu: Ölüm yeri 4....   Ölüm yeri 4.... Icon_minitimePaz Nis. 20, 2008 1:01 pm

Herkes yerine oturduktan sonra Albay bana dönüp, "sanırım günün kahramanı Mehmet Emin bey bize bir açıklama getirebilir"

Gülümseyerek Albaya teşekkür ettim ve bana bakan dinleyicilerime bir göz gezdirip, konuşmaya başladım.

"Öncelikle bu talihsiz olay sonucu ölen şehitlerimiz için baş sağlığı diliyorum. Her zaman dediğimiz gibi vatan sağ olsun.

Bu olay, ölümler ve tabi ki ölüm bölgesi gerçeküstü ya da doğa üstü bir olay sonucu meydana gelmedi. Bir açıdan doğaüstü sayılabilir ama bununda bilime ya da mantığa aykırı olduğunu düşünmüyorum. En doğrusu olayı en başından almak sanırım.

Ankara'da bize verilen brifingde ilk dikkatimi çeken şey kaydedilmiş konuşmalardı. Bölgeye ilk ulaşan timin komutanı ölmeden önce ne demişti hatırladınız mı? Dümdüz yukarı çıkan ve hiç dağılmayan bir dumanı tarif etmişti tim komutanı. Rüzgar esmese bile hiçbir duman yani akışkan dümdüz yukarı çıkmaz. Bütün akışkanlar bir noktadan sonra tıpkı sigara dumanı gibi dalgalanmaya ve türbülanslı bir akış göstermeye başlar.

Benzer şekilde bölgenin fotoğraflarında görünen bulutlarda tuhaftı, alışılmadık şekilde dümdüz ve şekilsizdiler.


Akışkanlarda türbülans dediğimiz şey aslında akışkanın kaotik bir yapıya girmesi sonucu oluşur. Kaotik olmasının sebebi de akışkanlar dinamiğini tanımlayan Navier-Stroke denklemlerinin doğrusal olmamasından kaynaklanır. Bu denklemin içinde bir sürü doğrusal olmayan terim vardır, kareler, diferansiyel denklemler, üstler vs. Denklem, daha doğrusu denklem seti doğrusal olmadığı için tüm akışkanlar bir süre sonra kaotik akmaya başlarlar yani türbülans oluşur.

Peki bu bölgede akışkanlar, yani dumanlar neden türbülanslı akış göstermiyorlardı? Dumanlar dümdüz yukarı çıkıyor ve bulutlar pişmaniye telleri gibi oluyordu.

Evet neden?"

Albay sorumu tekrarladı "evet neden?"

"Size garip gelecek ama bunun basit, çok basit bir açıklaması var. Bulutlar dümdüz oluyordu çünkü bu bölgede kaosu oluşturacak sebep ortadan kalkmıştı yani Navier-Stroke denklemleri burada işlemiyordu, evet denklemler çalışmıyordu."

Herkes şaşkınlıkla bana baktı. Beni dinleyenlerden keçi sakallı biri alaycı gülümsemeyle bana baktı ama sözümü kesmedi.

"Kaos her ne kadar kötü bir şey olarak algılansa da akışkanların belli durumlarda türbülanslı akım içinde olmaları bizim için çok önemli; örneğin motorlarda, yakıt ve havanın karışması için şart. Bu karışım olmazsa motor hemen durur.

Ayrıca kalp de sonuçta bir pompadır. Beynin normal hali kaotik bir yapı sergiler, kaos ortadan tamamen kalkarsa beyin dalgaları düzenli olur yani alfa düzeyine gelir. Bu durumda kalbe gönderilen sinyaller bozulur ve ani bir ölüm olur.

Doğa bu bölgede, bu bir kilometre çaplık alanda oyunun tüm kurallarını birdenbire değiştirdi. Birden nasıl olduysa non-linear olmaktan vazgeçti ve lineer yani doğrusal davranmaya karar verdi. Birdenbire, Allahın unuttuğu bu dağ başındaki 14 milyar yıllık alışkanlıklarından vazgeçti.

"Olur mu Emin bey? Doğa kanunları her yerde geçerlidir" diye itiraz etti dinleyicilerimden biri. En sonunda dayanamamıştı.

"Doğa kanunlarının evrenin her yerinde geçerli olduğu doğrudur. Yani bir laboratuarda bir denklem bulduysanız bunun dünyanın ve evrenin her yerinde geçerli olması gerekir. Haklısınız, bilimin temel paradigmalarından biridir bu.

Ama fizik yasalarının geçerli olup olmadığını bilmediğimiz yerler var, örneğin kara delikler" dedim.

"Hadi canım sizde, orada bir kara delik mi vardı? Peki niye etrafındaki her şeyi yutmadı" dedi aynı dinleyici gülümseyerek.

Haklısınız, bir kara delik yoktu, orada bir ak delik vardı. Bildiğiniz gibi, teoriye göre kara delikler uzay-zaman eğrisini bir tekillik yaratacak şekilde bükerler ve uzay-zaman eğrisinde bir solucan deliği oluştururlar, teorik olarak bu mümkün. Bir hipoteze göre kara deliğin uzay zaman eğrisinde bir solucan deliği ile bağlanan bir çıkışı olmalı, buna da ak delik diyorlar.

Bir diğer bulguya dikkatinizi çekmek istiyorum. Şehit olan bütün askerlerin kolundaki saatler durmuştu. Hatırlıyor musunuz? Aslında saatler durmadı, o bölge bir ak delik olduğu için zaman durdu. Saatler aslında çalışıyordu ama o bölgede gösterecek zaman durmuştu. O yüzden biz saatleri durmuş gibi algıladık.

Benim teorime göre, evrenin herhangi bir yerinde çok büyük bir yıldız söndü ve kara delik halini aldı. Yaptığım hesaplamalara göre bir kilometre çapında bir kara deliği oluşturabilecek bir yıldız, yaklaşık olarak bizim güneşimizden bir milyon kat daha büyük olmalı. Samanyolu galaksisinde yakın çevremizde bu büyüklükte bir yıldız yok. Messier kataloguna bakabiliriz tabi. Zaten bize yakın olması da gerekmiyor. Uzay-zamanı büktüğüne göre evrende herhangi bir yerinde olabilir. Yıldız muhtemelen bizden çok uzak olduğu için belki de milyonlarca yıl sonra onun ölüp, kara delik halini aldığını gözlemleyeceğiz. Tabi o bizim ömrümüz yetmez.


Ölüm bölgesinin fotoğraflarına baktığımda bir şey daha dikkatimi çekmişti. İlk ölen askerler bölgenin dışındaydı. Bölgeye sürülen mayın eşekleri ise askerlerden otuz metre sonra ölmüşlerdi. Ölümlerin ani olması gerektiğine göre neden eşekler daha içerde öldü. Eşekler daha sağlam bir biyolojik yapıya sahip olduğu için mi? Hayır. Bu konuda kafamda bir çok varsayım geliştirdim ama en doğru açıklama ölüm bölgesinin küçüldüğüydü.

Ak deliğin solucan deliği ile bağlandığı kara delik küçülüyordu, bu yüzden ak delik de küçülüyordu. Zaten tam bir bağlantı olduğunu sanmıyorum. Diğer taraftaki kara delik stabil değildi. Fakat o kara deliği yok olması ile ak deliğin yok olması zaman açısından aynı hızda olmadı. Kara delik muhtemelen milyon yıllarla ifade edilen bir sürede küçüldü ama ak delik ise sanırım bir ay içinde küçüldü. Biz son beş güne rastladık. Neyse.

Ak deliğin küçülüp küçülmediğini ve hangi hızda küçüldüğümü ölçmek için basit bir metot kullandım, bir sinek öldürmek cihazı, adı her neyse işte, büyük miktarda duman yaratmak için ideal bir çözümdü.

Beklediğim gibi dumanlar ölüm bölgesine girdikten sonra düzgün ve türbülanssız akışa geçiyorlardı.

Böylece ölüm bölgesinin hayali sınırlarını tam olarak belirleyebilmem mümkün oldu. Yaptığım ölçümlerden bu hayali sınırın gitgide küçüldüğünü gördüm. Bu küçülme ivmeli şekilde oluyordu. Basit ivme hesaplarından bu ivmenin hızını bulmam zor olmadı. İvmeyi bulduktan sonra bölgenin ne zaman tam olarak yok olacağını hesaplamak için basit lise matematik bilgisi yeterli, türevin integralini al!

Ve beklediğim gibi oldu. Yaptığım hesaplarla, ölçümleri karşılaştırınca sonuç aynıydı. Yine de emin olmak için son kez duman püskürttüm.

Bu kara deliğin çıkış kapısı da ölüm bölgesi olarak burada, dünyamızda oluştu fakat kara delik kararlı halde kalamadığı için dağıldı ve tabi ki çıkış kapısı da kapandı. Ak delik kayboldu. Doğa tekrar eski alışkanlıklarına döndü, yani türbülans ve fizik kanunları tekrar yürürlüğe girdi ve Navier-Stroke denklemleri yeniden çalışmaya başladı.

Her şeyi bu şekilde açıklamam mümkün. Tek açıklayamadığım şey ise radyo dalgaları. Dalgalar içeri giriyor ama dışarı çıkamıyorlardı. Peki ışık nasıl dışarı çıkıyordu?

Ben de bilmiyorum. Yani açıklayamıyorum.


Sözümü bitirince herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu. Katilin kim olduğunu açıklayan bir detektif edasıyla hepsine tek, tek baktım.


"Yani beyler, katil uşak" dedim gülümseyerek.

Esprime ben ve Albay dışında kimse gülümsemedi.

Askeri çadırın içindeki masanın etrafındaki grup sessiz kalmıştı.

"Peki bu durumda ne yapacağız? Öneriniz ne?" dedi Albay.

"Hiçbir şey. Fizik yasalarının her yerde çalışmadığının ortaya çıkması bütün bir fiziğin baştan sona sorgulanması demektir. Bütün fizik kitaplarını baştan yazmanız gerekli, tam bir felaket. İşin daha da kötüsü, benim ODTÜ Makine diplomam geçersiz olacak çünkü aldığım fizik dersi tam anlamıyla doğru değilmiş. Düşünsenize tekrar Fizik 105 dersini almak zorunda kalacağım. Tam bir kabus!"

Allahtan bu sefer hepsi gülmüştü.


"Eğer fizik yasaları herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde çalışmıyorsa bu başka bir yer ve zamanda da çalışmayabilir demektir. Bu ise bilime duyulan inancı yok eder. Bunu yapmak süpermarketlerde üst üste dizilen konserve öbeğinin en altındaki konserveyi almaya benzer. Her şey baş aşağı yıkılır.

Bilime duyulan inanıcı yıkmamak adına hepimiz sessiz kalacağız. Zaten yapabileceğimiz pek fazla bir şey de yok çünkü kara delik ortalıktan kayboldu ve geride gözlem yapacağımız hiçbir şey kalmadı. Var olan gözlemleri açıklamak ise bir sürü spekülasyona yol açar. Şarlatanların ekmeğine yağ sürmek gibi bir şeydir bu.

Sonuç olarak size sessiz kalmayı öneriyorum. Askerlerin ailelerine bir şey söylersiniz artık. Bana gelince, tabi ki bunu da bir öykü haline getireceğim" dedim gülümseyerek.


Albay bunu duyduğuna pek sevinmiş gibi görünmüyordu ama yinede sesini çıkarmadı.

Şehitler ceset siyah torbalarına konurken biz oradan ayrıldık. Tekrar helikopterle Diyarbakır havaalanına ve oradan da askeri uçakla Ankara'ya döndük.

Etimesgut havaalanına indiğimizde eve dönmenin mutluluğunu yaşadım. Albay makam aracıyla beni eve bırakmak istediğini söyledi. "hem de yolda laflarız" dedi.

Yol boyunca olayları tekrar konuştuk. Albay oldukça nazik bir ifadeyle "olan biteni daha önce yaptığım gibi bir öykü haline getirmemi rica etti".

"Bu bir emir mi Albayım?"

"Hayır sadece bir rica"

"Kusura bakmayın bunu yapamayacağım"

Albay çaresizlikle "peki" dedi. "Yazmanızı engelleyebiliriz ama size borçlu olduğumuzdan bir şey yapmayacağız. Zaten her şey o kadar gerçek üstü gibi duruyor ki, bunu yazsanız da en fazla uçuk bir öykü diyeceklerdir."

Konutkent'e geldiğimizde vedalaşıp arabadan indim. Albay tekrar görüşmek üzere orduevinde ailece bir akşam yemeğine davet etti. Yani ben, o ve eşlerimiz. Uygun bir vakitte neden olmasın dedim. Tam ayrılırken, arkamdan seslendi.

"Emin bey, bir şeyi merak ettim"

"Efendim?"

"Eğer kara delik stabil halde kalsaydı ne olurdu?"

Derin bir nefes aldım. Bu düşünmek bile istemediğim bir ihtimaldi.

"Ak delik ile olan bağlantısı tam olurdu ve bu tarafta ne varsa, güneş sistemimiz dahil olmak üzere her şeyi yutardı. Tıpkı bir elektrikli süpürge gibi ve biz de evrenin hiç bilmediğimiz bir yerine giderdik. Tabi gidebilirsek."

"Anlıyorum" dedi albay. "Peki geri döner mi?" diye sordu. Sanki vahşi bir hayvandan bahseder gibi.

"Hayır. Kara delik sanırım şimdi bir beyaz cüce ve artık tekrar kara delik olacak kütleye sahip değil, tehlike geçti"

"iyi geceler Emin bey, her şey için teşekkürler"

"iyi geceler Albayım" dedim.

Askeri plakalı Renault uzaklaşırken eve doğru yürümeye başladım. Hava çok güzeldi, yıldızlara baktım. Ne garip bir evrende yaşıyorduk...

Anahtarla apartmanın dış kapısını açarken birden korkunç bir şeyin farkına vardım. Tanrım bunu nasıl unutmuştum?

Korkunç bir felaketle karşı karşıyaydım!

Karımın tembihlediği baklavayı Diyarbakır'dan almayı unutmuştum. Yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Çok geçti artık. Başıma gelecekleri kabullenerek merdivenleri hızlıca çıktım. Derin bir nefes alıp zili çaldım. İçerden neşeli bir kadın sesi "geldim" diye seslendi.

Kader ve karım karşısında her zaman çaresizim...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://suluforum.yetkinforum.com
 
Ölüm yeri 4....
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Sanal Alemin En Sulu Forumu :: ::::::кσякυ νє gєяιℓιм:::::: :: кσякυηç уαzıℓαя-
Buraya geçin: